Opdage indlæg

Udforsk fængslende indhold og forskellige perspektiver på vores Discover-side. Afdække friske ideer og deltag i meningsfulde samtaler

Namaz Kılmayan Kafir Olur mu?

“Kişiyle küfür (veya şirk) arasında namazın terki vardır.”
(Müslim, İman, 134; Tirmizî, İman, 9; Ebû Dâvûd, Sünnet, 15; İbn Mâce, İkâmetu’s-Salât, 1077)

Bu hadis, sahih hadis kaynaklarında (Kütüb-i Sitte) yer almakta olup sahihlik derecesi yüksek kabul edilir. Ayrıca, Büreyde b. Husayb’dan nakledilen bir başka rivayette şöyle buyrulmuştur:
“Bizimle onlar (münafıklar) arasındaki ahit namazdır. Kim namazı terk ederse kâfir olur.”
(Nesâî, Salât, 8; Tirmizî, İman, 9; İbn Mâce, İkâmetu’s-Salât, 1078)

Bu hadislerin sahihlik derecesi, İslam alimleri tarafından genellikle kabul edilmiştir. Ancak, hadiste geçen “kâfir olur” ifadesinin yorumu, alimler arasında farklı yaklaşımlara yol açmıştır. Taberî’nin tefsirinde, namazın terk edilmesiyle ilgili ayetlerin (örneğin, Meryem, 19/59; Müddessir, 74/40-43) açıklamalarında, namazı terk edenlerin büyük günah işlediği ve ağır bir cezaya çarptırılacağı belirtilir, ancak doğrudan “kâfir olur” ifadesine vurgu yapılmaz.

3. Alimlerin Görüşleri
Namaz kılmayanın kafir olup olmayacağı konusu, İslam alimleri arasında farklı mezhepler ve ekoller bağlamında tartışılmıştır. Bu tartışmalar, hadisteki “kâfir olur” ifadesinin literal (zahirî) mi yoksa mecazî mi olduğu, namazın farziyetini inkâr edenlerle tembellik veya ihmal nedeniyle namaz kılmayanlar arasında ayrım yapılıp yapılmayacağı noktalarında yoğunlaşmıştır. Aşağıda, İbn Hacer, Suyûtî, Beyhakî ve Hâkim gibi alimlerin görüşleri ile diğer önemli alimlerin yaklaşımları ele alınacaktır.
a) İbn Hacer el-Askalânî (ö. 852/1449)
İbn Hacer, Fethu’l-Bârî adlı eserinde (Buhârî şerhi, 1/88-89) namazı terk etmenin hükmüyle ilgili hadisleri değerlendirirken, bu hadislerin zahirî anlamıyla namazı terk edenin kâfir olacağı sonucuna varılabileceğini belirtir. Ancak, İbn Hacer, Hanefî ve çoğunluk Ehl-i Sünnet alimlerinin görüşüne katılarak, namazın farziyetini inkâr edenin kâfir olacağı, fakat tembellik veya ihmal nedeniyle namaz kılmayanın büyük günah işlediği halde dinden çıkmayacağı görüşünü benimser. İbn Hacer’e göre, hadisteki “kâfir olur” ifadesi, namazın önemini vurgulamak için kullanılan bir mübalağa (teşdid) ifadesidir ve bu kimseleri dinden çıkarmaz, ancak onları ağır bir günahla sorumlu tutar.

b) Celâleddin es-Suyûtî (ö. 911/1505)
Suyûtî, Miftâhu’l-Cenne fi’l-İhticâci bi’s-Sünne adlı eserinde (s. 14) sahih hadisleri inkâr edenin kâfir olacağını belirtir. Namaz kılmama konusunda ise, namazın farziyetini inkâr edenin kâfir olacağı konusunda ittifak olduğunu vurgular. Ancak, farziyetine inanıp tembellik nedeniyle namaz kılmayanın durumu hakkında daha mutedil bir yaklaşım sergiler. Suyûtî, bu hadislerin namazın önemini vurgulamak için geldiğini ve “kâfir olur” ifadesinin mecazî olarak, bu kimselerin küfre yakın bir günah işlediği anlamında kullanılabileceğini ifade eder.

c) Beyhakî (ö. 458/1066)
Beyhakî, Şuabu’l-İman (7/17, hadis no: 4585) adlı eserinde “Kişiyle küfür arasında namazın terki vardır” hadisini sahih bir isnadla nakletmiştir. Beyhakî, bu hadisi yorumlarken, namazı terk etmenin büyük bir günah olduğunu ve bu kimselerin Allah’ın koruması dışına çıkabileceğini belirtir. Ancak, namaz kılmayanın doğrudan kâfir olup olmayacağı konusunda net bir hüküm belirtmekten ziyade, hadisin namazın önemini vurgulamak için geldiğine işaret eder.

d) Hâkim en-Nîsâbûrî (ö. 405/1014)
Hâkim, Müstedrek adlı eserinde (1/131) namazın terkiyle ilgili hadisleri sahih olarak sınıflandırmış ve bu hadislerin namazın İslam’daki merkezi konumunu gösterdiğini vurgulamıştır. Hâkim, namazı terk edenin kâfir olacağı hadislerini literal olarak anlamaya meyilli olsa da, bu hadislerin bağlamına göre yorumlanması gerektiğini belirtir. Özellikle, namazın farziyetini inkâr edenlerle, tembellik nedeniyle namaz kılmayanlar arasında ayrım yapılmasını savunur.
e) Diğer Alimlerin Görüşleri
Hanefîler: Hanefî mezhebine göre, namazın farziyetini inkâr eden kâfir olur, çünkü bu, dinin zarurî bir hükmünü reddetmektir. Ancak, farziyetine inanıp tembellik nedeniyle namaz kılmayan kişi kâfir olmaz, fakat büyük günah işler. Bu kişi tövbeye çağrılır.

hasenhomedrain hasenhomedrain ændrede hendes profilbillede
5 d

image

Tevessülün Nedir Caiz midir?

Tevessül, bir ibadet veya dua sırasında Allah’tan başkasını aracı kılma konusudur. Ebû Hanîfe ve talebesi Ebû Yûsuf’un bu konudaki görüşleri nettir.
Ebû Hanîfe, Allah’a ibadet ve duada doğrudan doğruya O’na yönelmeyi vurgular. Ona göre, ibadet ve dua sadece Allah’a has olmalı, aracı kılınan zatların (peygamberler, evliyalar vs.) bu bağlamda dindeki konumları ne olursa olsun aracı kılmak caiz değildir. Ebû Hanîfe, Kur’an ve sahih sünnete dayanmayan uygulamalara karşı temkinli yaklaşmış, şirk tehlikesine karşı dikkatli olunmasını öğütlemiştir. Bu doğrultuda, tevessülün Allah’ın isim ve sıfatları ya da salih amellerle yapılmasını caiz görse de, vefat etmiş zatları aracı kılmayı uygun bulmamıştır. (Kaynak: el-Fıkhu’l-Ekber, Beyâzîzâde, İşârâtü’l-Merâm, s. 78)

Ebû Yûsuf, hocası Ebû Hanîfe’nin yolunu takip ederek, ibadette ve duada Allah’tan başkasına yönelmenin riskli olduğunu belirtmiştir. Tevessülün Kur’an ve sünnetle sabit olan şekillerle sınırlı kalması gerektiğini savunmuştur. Özellikle vefat etmiş kişiler üzerinden tevessülün, şirk ve bidat unsurları taşıyabileceğini ifade etmiştir. (Kaynak: Ebû Yûsuf, İhtilâfu Ebî Hanîfe ve İbn Ebî Leylâ, nşr. Ebü’l-Vefâ el-Efgânî, s. 3


Tevessülün caiz olan şekli, Allah’ın isimleri, sıfatları veya kişinin kendi salih amelleriyle yapılmasıdır. Vefat etmiş zatları aracı kılmak uygun görülmemiştir, çünkü bu, şirk tehlikesine yol açabilir. Dua ve ibadette yalnızca Allah’a yönelmek en sahih yoldur.

Allah'ın rahmeti bereketi üzerinize olsun

Gazze’de Umut, Enkazların Arasında Sıcak Bir Tabakta Hayat Buluyor
Kardeşeli Derneği, çatışmaların ortasında yüzlerce kişiye yardım ulaştırıyor

Gazze sokaklarında yankılanan patlama seslerine rağmen, bir grup gönüllü insanlık onurunu ayakta tutmak için mücadele ediyor. Kardeşeli Derneği’nin desteğiyle, yıkılmış binaların gölgesinde sıcak yemek dağıtımı aralıksız sürüyor.

Savaşın gölgesinde yürütülen bu yardım faaliyetleri, sadece bir tabak yemek değil, aynı zamanda hayata tutunmanın ve dayanışmanın da bir simgesi haline geliyor. Gönüllüler, kadınlardan çocuklara, yaşlılardan yaralılara kadar yüzlerce ihtiyaç sahibine ulaşıyor.

“Güvende değiliz ama vazgeçmeyeceğiz” diyen gönüllüler, tüm zorluklara rağmen her gün yeniden başlıyor.

Enkazların Arasında Bir Umut Sofrası
Son görüntüler, harabeye dönmüş binalar arasında kazanların kaynadığını ve insanların yemek sırasına girdiğini gözler önüne seriyor. Bir zamanlar yaşam dolu sokaklarda şimdi bombaların izleri ve dağıtılan çorba kokusu var. Her dağıtılan tabak, bu karanlığın içindeki en parlak ışık gibi umut taşıyor.

Yemek sırasındaki yüzler, yorgun ama dirençli. Gönüllüler, üzerlerinden geçen savaş uçaklarına aldırmadan, her gün bu sofrayı yeniden kuruyor.

Türkiye’den Gazze’ye Uzanan Bir Merhamet Köprüsü
Kardeşeli Derneği yetkilileri, Türkiye halkının yardımlarıyla bu sofraların kurulduğunu belirtiyor. Her bağış, abluka altındaki şehirde bir çocuğun karnını doyuruyor, bir yaşlıyı hayatta tutuyor. Bu destek sayesinde sadece sıcak yemek değil; barınma, hijyen ve temel yaşam malzemeleri de bölge halkına ulaştırılıyor.

“Bu yemekler sadece mideyi değil, kalpleri de doyuruyor. Türkiye’nin desteğiyle umut yeniden filizleniyor.”

“İyiliğin Susturulamayacağını Gösteriyoruz”
Kardeşeli Derneği, Gazze’deki sivillere yönelik destek çalışmalarına devam ediyor. Yapılan her katkı, hayatta kalmak için mücadele veren insanlara nefes oluyor. Dernek yetkilileri, “Savaşın kararttığı sokaklarda biz iyilikle ışık yakıyoruz” diyerek herkesi bu yardım hareketine ortak olmaya çağırıyor.

“Gazze düştüğünde yalnızca bir şehir değil, insanlık da susar. Bu sessizliği iyilikle bozacağız.”

Her Yardım, Bir Umut Zincirinin Halkası
Gıda yardımının yanında, hijyen kitleri ve geçici barınma çözümleri de Kardeşeli’nin öncelikli çalışmalarından. Ancak bu çabaların sürdürülebilir olması için daha fazla desteğe ihtiyaç var. Dernek, hem bireysel hem kurumsal bağışçılara çağrı yapıyor:

“Bir çorba, bir ekmek, bir çadır… Her yardım yaşatır.”

Allâh (c.c.) indinde kadrini bilmek istersen, Allâh (c.c.)’ün, seni hangi hususlarda kullandığına bak.

Mahmud Sami Ramazanoğlu (k.s.)

“Sizin en hayırlınız hanımlarına karşı en iyi davranandır” (Tirmizî, Radâ, 11.)

Söylenmiş Tasavvufi Sözler
"Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguyu paylaşanlar anlaşabilir." – Mevlana
"İlim, kendini bilmektir." – Yunus Emre
"Hakkı bulan neyi kaybeder? Hakkı kaybeden neyi kazanır?" – Şems-i Tebrizi
"Gönlü aydınlatan, gözle görülmez." – Hacı Bayram-ı Veli
"Edep, aklın suretidir." – Hacı Bektaş-ı Veli
"Ne arıyorsan sen osun." – Mevlana
"Dünya üç gündür: Dün geçti, yarın meçhul, bugünü iyi değerlendir." – Hasan-ı Basri
Şu sıralar tasavvuf edebiyatı üzerine ilgileniyorum insanlarla da paylaşmak istedim

Quasarlar Evrenin Derinliklerinden Gelen Gizemli Işık Kaynakları
Astronominin en dikkat çekici konularından biri olan Quasarlar, evrenin uzak köşelerinden gelen yoğun enerji ve ışımalarıyla bilim dünyasının ilgisini çeken gök cisimleridir. Bu olağanüstü nesneler, hem muazzam enerji kaynakları hem de evrenin tarihi hakkında ipuçları sunmaktadır.

Quasarların Tanımı ve Enerji Kaynağı
Quasarlar, aşırı derecede parlak ve enerjik gök cisimleridir. Parlaklıkları, genellikle kızılötesi, optik ve radyo tayflarında gözlemlenir. Öyle ki, bir Quasar’ın yaydığı enerji, 10 süpernovanın toplam ışınımına eşittir. Karşılaştırma yapmak gerekirse, bir süpernova patladığında Güneş’imizden 10 milyar kat daha parlak olabilir.

Bir Quasar’ın, yaklaşık 1 milyon yıl boyunca yaydığı enerji miktarı, tahmini olarak 10^60 erg’dir. Bu kadar yüksek bir enerji miktarının bilinen termonükleer reaksiyonlarla üretilmesi imkânsızdır. Bu nedenle bilim insanları, Quasarların enerji kaynağını açıklamak için farklı teoriler öne sürmektedirler.

Quasarların Enerji Üretim Mekanizmaları
Quasarların enerji kaynağı olarak en yaygın kabul gören teori, bu cisimlerin merkezlerinde bulunan süper kütleli kara deliklerle ilişkilidir. Süper kütleli kara delikler, Güneş’imizin kütlesinden bir milyon kat daha büyük olabilir. Bu kara deliklerin çevresindeki madde, yüksek hızlarla dönerek aşırı sıcaklıklara ulaşır ve büyük miktarda enerji yayar.

Bazı bilim insanları ise Quasarların enerjisinin, madde ve antimadde çarpışmaları sonucunda oluştuğunu öne sürmektedir. Ancak bu teori, henüz tam anlamıyla doğrulanmış değildir.

Kırmızıya Kayma ve Uzaklık Ölçümleri
Quasarların ışık tayflarını inceleyen astronomlar, bu cisimlerin kırmızıya kayma miktarının diğer gök cisimlerine kıyasla çok daha fazla olduğunu tespit etmişlerdir. Kırmızıya kayma, ışığın dalga boyunun uzaması anlamına gelir ve iki ana mekanizmayla açıklanabilir:

Kâinatın genişlemesi: Quasarlar, evrenin genişlemesi nedeniyle bizden uzaklaşırken ışıkları kırmızıya kayar.
Gravitasyonel etkiler: İzafiyet teorisine göre, güçlü bir çekim alanında ışığın frekansı değişebilir ve kırmızıya kayma meydana gelir.
Yapılan çalışmalar, Quasarların kırmızıya kaymasının daha çok evrenin genişlemesiyle ilişkili olduğunu göstermektedir. Hubble Kanunu’na göre, gök cisimlerinin bizden uzaklaşma hızları, onların mesafeleriyle doğru orantılıdır.

Quasarların Uzaklıkları ve Tarihsel Perspektif
Quasarların muazzam uzaklıkları, evrenin geçmişine dair önemli bilgiler sunar. Örneğin, bugüne kadar keşfedilen en uzak Quasarlardan biri olan PKS 2000-330, Dünya’dan yaklaşık 12 milyar ışık yılı uzaklıktadır. Bu, ışığın bize ulaşmasının 12 milyar yıl sürdüğü anlamına gelir.

Bu durum, Quasarların günümüzde gözlemlenen ışığının aslında 12 milyar yıl önceki durumlarına ait olduğunu gösterir. Dolayısıyla, Quasarlar evrenin erken dönemlerine dair birer fosil niteliğindedir.

Quasarların Evrenin Tarihindeki Yeri
Quasarlar, evrenin oluşumuna dair önemli ipuçları sunmaktadır. Büyük Patlama’nın (Big Bang) hemen ardından oluştuğu düşünülen bu cisimler, evrenin ilk dönemlerinde var olan dinamikleri anlamamıza yardımcı olabilir. Gelişen teknoloji ve bilimsel yöntemlerle, Quasarların enerjilerini, yapılarını ve evrendeki rollerini daha iyi anlamak mümkün olacaktır.

Quasarlar, bilim insanları için evrenin derinliklerinden gelen birer mesaj gibidir. Bu cisimlerin incelenmesi, yalnızca gökbilimsel bir merak konusu değil, aynı zamanda yaratılışın inceliklerini ve evrensel düzenin sırlarını çözme çabasıdır. Quasarlar aracılığıyla, hem geçmişe dair bir pencere açmak hem de evrenin büyüklüğü karşısında insanlığın yerini anlamak mümkündür.

image

Devlerin Devi Bir Dev Güneş Daha

Astronomi dünyasının dikkat çeken gök cisimlerinden biri olan VV Cephei, çıplak gözle görülebilecek kadar parlak olan ve bilinen en büyük yıldızlardan biri olarak tanımlanır. Bir kırmızı dev yıldız olan VV Cephei, boyutları ve fiziksel özellikleriyle gökbilimciler için önemli bir araştırma konusudur.

VV Cephei’nin Fiziksel Özellikleri
VV Cephei, çapı yaklaşık 2,2 milyar kilometre olan devasa bir kırmızı dev yıldızdır. Bu boyut, Güneş’in 1600 katı büyüklüğünde bir hacmi ifade etmektedir. Böyle bir yıldız, ölmekte olan bir yıldızın yaşam döngüsünün son evresinde bulunduğunun bir göstergesidir. Kırmızı dev yıldızlar, nükleer füzyonun yavaşlaması ve dış katmanların genişlemesi sonucunda bu boyutlara ulaşır.

Bu yıldızın dikkat çeken bir diğer özelliği ise parlaklığının düzenli aralıklarla artıp azalmasıdır. VV Cephei’nin parlaklığındaki bu değişimler, yörüngesinde dolanan daha küçük bir yıldızın varlığından kaynaklanmaktadır.

Parlaklık Değişimlerinin Sebebi ve Çift Yıldız Sistemi
VV Cephei, bir çift yıldız sisteminin bir üyesidir. Bu sistemdeki daha küçük kütleli yıldız, kırmızı devin etrafında bir yörünge izler. Bu hareket, VV Cephei’nin parlaklığında periyodik değişimlere yol açar:

Küçük yıldız, kırmızı devin yanındayken sistemin toplam parlaklığı artar.
Küçük yıldız, kırmızı devin önüne ya da arkasına geçtiğinde ise parlaklık azalır.
Bu düzenli değişimler sayesinde astronomlar, küçük yıldızın yörünge çapını ve VV Cephei’nin gerçek boyutlarını hesaplamayı başarmışlardır.

Boyutların ve Mesafelerin Anlamı
VV Cephei’nin çapının 2,2 milyar kilometre olduğu tespit edilmiştir. Bu büyüklük, kırmızı dev yıldızın yalnızca Güneş ile değil, diğer birçok yıldızla karşılaştırıldığında ne denli devasa olduğunu göstermektedir. Örneğin, VV Cephei’nin büyüklüğü, Güneş Sistemi’ndeki Mars yörüngesini dahi içine alabilecek bir alan kaplar.

Bilimsel Anlam ve Kozmolojik Perspektif
VV Cephei gibi dev yıldızlar, evrenin büyüklüğü ve yaratılışın ihtişamı hakkında derin bir perspektif sunar. Astronomi biliminin gelişimi, bu tür yıldızların incelenmesi sayesinde gök cisimlerinin boyutları, kütleleri ve yaşam döngüleri hakkında daha fazla bilgi edinilmesini sağlamıştır.

Bu incelemeler, evrendeki düzenin büyüklüğünü anlamamıza yardımcı olur. Elektronlar gibi atom altı parçacıkların oluşumundan, kırmızı devler ve galaksilere kadar her şeyin, yaratıcı bir düzenin eseri olduğunu ortaya koyar. Bu bağlamda, VV Cephei gibi dev yıldızların varlığı, yaratılışın büyüklüğüne ve evrensel düzenin inceliğine dair bilimsel bir kanıt sunar.

VV Cephei, hem büyüklüğü hem de çift yıldız sisteminin özellikleriyle astronomi biliminin en ilgi çekici nesnelerinden biridir. Parlaklığındaki değişimler, bilim insanlarına yıldızların boyutları ve dinamikleri hakkında önemli bilgiler sunar. Aynı zamanda, evrenin büyüklüğü karşısında insanın kendi yerini sorgulamasına da yol açar. Bu tür gözlemler, evrendeki düzenin bir parçası olduğumuzu ve bu düzenin inceliklerini anlamak için bilimin önemini bir kez daha ortaya koyar.

image

Belli bir yönden sürekli esen sert rüzgârlar, ağaçların dallarını yere doğru eğerken, bu dalların esnek yapıları sayesinde yeniden eski hâllerini alabilmelerini sağlar. Fakat bu basit görünen durum, yaşlı ağaçların köklerinin toprağa bağlanmasının zayıflamasına yol açabilir. Köklerin gevşemesi, ağacın gıda sentezinin azaldığı durumlarda da gözlemlenebilir.

Yaşlı ağaçlardan oluşan bir ormanda kökler, gövdeden iki metre kadar uzağa kadar ilerlemiş durumdadır. Köklerde, topraktan gıda maddelerini alabilen ve çeşitli sentez reaksiyonlarının gerçekleştirildiği hücreler bulunur. Bu hücrelerin bazıları aynı zamanda gıda deposu olarak görev yapar.

Eğer yaşlı kökler yeterince gıda alamazlarsa, odunlaşma başlar. Ayrıca ağacın rüzgârdan ne kadar etkilendiğiyle doğru orantılı olarak, dallarda ve gövdede su ve gıda taşıyan borucuklar kalınlaşarak odun liflerine dönüşür.

Bir ağacın kökleri toprağın yüzeyine çıkmışsa, bu, genellikle ağacın rüzgâra karşı savunma mekanizmasının işlemesi sonucu olur. Ancak bazen, sert topraklarda kökler yeterince derine inemez ve yukarıya doğru yönelerek destek kökleri oluşturur. Bu durumda, toprak altındaki köklerin dejenere olduğu anlarda, bazı ağaçlar dallarından ya da gövdelerinden yeni kökler çıkarabilirler.

Ladin gibi ağaçlar, toprağın hemen altındaki besin açısından zengin humus tabakasına kök salarak gıda alırlar. Eğer bu tabaka yetersiz hale gelirse, ağaç köklerini daha derinlere doğru gönderir. Verimsiz topraklarda ise dikine büyüyen otlar, çok uzun kökler geliştirir. Örneğin, kış çavdarının köklerinin toplam uzunluğu verimsiz topraklarda 15 kilometreyi bulabilir.

Yapılan araştırmalar, bir santimetrekarelik kökün 4,3 ila 15 kilogram arasında bir basınç oluşturabildiğini göstermektedir. Bu basınç büyük ölçüde ozmotik yollarla meydana gelir ve bitkilerin bu kuvvetle betonları bile delmesi mümkündür. Ayrıca kök uçlarından salınan asitlerin de bu süreçte önemli bir rolü vardır.

Bitkilerin kökleri, bir su pompası gibi çalışır. Kökler aracılığıyla alınan su, çeşitli işlemlerden sonra yapraklardan buharlaşarak bitkiden ayrılır. Geniş yapraklı ağaçlar, iğne yapraklı ağaçlara göre daha fazla su kaybettikleri için daha uzun köklere sahiptirler. Örneğin, 30 metrekarelik bir kayın ağacı, günde ortalama 70 litre suyu buharlaştırır; sıcaklık arttıkça bu miktar 400 litreye kadar çıkabilir. Aynı büyüklükteki bir çam ağacı ise sadece 70 litre suyu buharlaştırabilir.

Kök uçlarındaki ince tüylü hücreler, topraktan suyun emilmesini sağlar. Bu hücreler o kadar incedir ki, mikroskop altında görülebilirler. Bu hücreler, aynı zamanda kökün ilerlemesini sağlayan asitleri de salgılarlar. Bu asitler, topraktaki mineralleri çözer ve bitkilerin bu mineralleri hücrelerine almasını sağlar. Örneğin, granit ve kuvarslı topraklarda bitki kökleri, flor içeren asitler salgılarken, fosfatlı topraklarda sitrik asit salarlar.

Bitkilerin köklerinin topraktan gıda maddelerini nasıl aldıkları henüz tam olarak açıklığa kavuşturulamamıştır. Bu konuda yapılan araştırmalar hızla devam etmektedir ve her yeni bilgi, bu karmaşık süreçlerin yaratıcısına duyduğumuz saygı ve takdiri artırmaktadır.

Bugün bildiğimiz kadarıyla, her türlü madde alışverişi hücre zarları aracılığıyla gerçekleşir. Hücre içindeki ve hücrenin çevresindeki zarlar, esas işlevi gören yapılardır. Zarların bazı kısımları yağdan oluştuğu için, yağda çözünebilen maddeler kolayca hücreye alınabilirken, su ve suda çözünebilen maddeler için farklı yollar gerekmektedir. Zarlar, seçici geçirgen özelliklere sahip olup, çeşitli büyüklükteki gözenekleriyle gerekli maddelerin hücreye girmesine olanak sağlar.

Bazı bitkilerin kökleri, mykorrhiza adı verilen mantar tabakası tarafından sarılmıştır. Bu mantarlar, kökleri sararak yumrular oluşturur ve bazen hücrelere kadar nüfuz edebilirler. Mantar, ağaçtan karbonhidrat alırken, karşılığında ağaca topraktan aldığı azot, fosfor ve kalsiyumu verir. Bu işbirliği, Yüce Yaratıcı'nın iki vazifelisinin işbirliğinden başka bir şey değildir.

Mykorrhiza tabakasının bulunmadığı kurak bölgelerde orman kurulması zor olmuştur. Ancak, bölgeye orman toprağı verilerek bu tabakanın oluşması sağlanmış ve bu şekilde ağaçlandırma başarılı olmuştur. Son yıllarda görülen asidik yağmurlar, bu faydalı mantarları yok etmekte ve dolayısıyla ağaçların da yok olmasına yol açmaktadır.

Yeni yapılan bir araştırmada, bir ağaca verilen faydalı bir elementin radyoizotopu, çevredeki 21 ağaçta da tespit edilmiştir. Bu, ağaçlar arasında bir yardımlaşma olduğunu gösteren önemli bir bulgudur. Bütün bu gözlemler, atomlardan bitkilere, ormanlara ve galaksilere kadar her şeyin idaresini elinde tutan bir Zat'ın varlığını düşündürmektedir.