Belli bir yönden sürekli esen sert rüzgârlar, ağaçların dallarını yere doğru eğerken, bu dalların esnek yapıları sayesinde yeniden eski hâllerini alabilmelerini sağlar. Fakat bu basit görünen durum, yaşlı ağaçların köklerinin toprağa bağlanmasının zayıflamasına yol açabilir. Köklerin gevşemesi, ağacın gıda sentezinin azaldığı durumlarda da gözlemlenebilir.

Yaşlı ağaçlardan oluşan bir ormanda kökler, gövdeden iki metre kadar uzağa kadar ilerlemiş durumdadır. Köklerde, topraktan gıda maddelerini alabilen ve çeşitli sentez reaksiyonlarının gerçekleştirildiği hücreler bulunur. Bu hücrelerin bazıları aynı zamanda gıda deposu olarak görev yapar.

Eğer yaşlı kökler yeterince gıda alamazlarsa, odunlaşma başlar. Ayrıca ağacın rüzgârdan ne kadar etkilendiğiyle doğru orantılı olarak, dallarda ve gövdede su ve gıda taşıyan borucuklar kalınlaşarak odun liflerine dönüşür.

Bir ağacın kökleri toprağın yüzeyine çıkmışsa, bu, genellikle ağacın rüzgâra karşı savunma mekanizmasının işlemesi sonucu olur. Ancak bazen, sert topraklarda kökler yeterince derine inemez ve yukarıya doğru yönelerek destek kökleri oluşturur. Bu durumda, toprak altındaki köklerin dejenere olduğu anlarda, bazı ağaçlar dallarından ya da gövdelerinden yeni kökler çıkarabilirler.

Ladin gibi ağaçlar, toprağın hemen altındaki besin açısından zengin humus tabakasına kök salarak gıda alırlar. Eğer bu tabaka yetersiz hale gelirse, ağaç köklerini daha derinlere doğru gönderir. Verimsiz topraklarda ise dikine büyüyen otlar, çok uzun kökler geliştirir. Örneğin, kış çavdarının köklerinin toplam uzunluğu verimsiz topraklarda 15 kilometreyi bulabilir.

Yapılan araştırmalar, bir santimetrekarelik kökün 4,3 ila 15 kilogram arasında bir basınç oluşturabildiğini göstermektedir. Bu basınç büyük ölçüde ozmotik yollarla meydana gelir ve bitkilerin bu kuvvetle betonları bile delmesi mümkündür. Ayrıca kök uçlarından salınan asitlerin de bu süreçte önemli bir rolü vardır.

Bitkilerin kökleri, bir su pompası gibi çalışır. Kökler aracılığıyla alınan su, çeşitli işlemlerden sonra yapraklardan buharlaşarak bitkiden ayrılır. Geniş yapraklı ağaçlar, iğne yapraklı ağaçlara göre daha fazla su kaybettikleri için daha uzun köklere sahiptirler. Örneğin, 30 metrekarelik bir kayın ağacı, günde ortalama 70 litre suyu buharlaştırır; sıcaklık arttıkça bu miktar 400 litreye kadar çıkabilir. Aynı büyüklükteki bir çam ağacı ise sadece 70 litre suyu buharlaştırabilir.

Kök uçlarındaki ince tüylü hücreler, topraktan suyun emilmesini sağlar. Bu hücreler o kadar incedir ki, mikroskop altında görülebilirler. Bu hücreler, aynı zamanda kökün ilerlemesini sağlayan asitleri de salgılarlar. Bu asitler, topraktaki mineralleri çözer ve bitkilerin bu mineralleri hücrelerine almasını sağlar. Örneğin, granit ve kuvarslı topraklarda bitki kökleri, flor içeren asitler salgılarken, fosfatlı topraklarda sitrik asit salarlar.

Bitkilerin köklerinin topraktan gıda maddelerini nasıl aldıkları henüz tam olarak açıklığa kavuşturulamamıştır. Bu konuda yapılan araştırmalar hızla devam etmektedir ve her yeni bilgi, bu karmaşık süreçlerin yaratıcısına duyduğumuz saygı ve takdiri artırmaktadır.

Bugün bildiğimiz kadarıyla, her türlü madde alışverişi hücre zarları aracılığıyla gerçekleşir. Hücre içindeki ve hücrenin çevresindeki zarlar, esas işlevi gören yapılardır. Zarların bazı kısımları yağdan oluştuğu için, yağda çözünebilen maddeler kolayca hücreye alınabilirken, su ve suda çözünebilen maddeler için farklı yollar gerekmektedir. Zarlar, seçici geçirgen özelliklere sahip olup, çeşitli büyüklükteki gözenekleriyle gerekli maddelerin hücreye girmesine olanak sağlar.

Bazı bitkilerin kökleri, mykorrhiza adı verilen mantar tabakası tarafından sarılmıştır. Bu mantarlar, kökleri sararak yumrular oluşturur ve bazen hücrelere kadar nüfuz edebilirler. Mantar, ağaçtan karbonhidrat alırken, karşılığında ağaca topraktan aldığı azot, fosfor ve kalsiyumu verir. Bu işbirliği, Yüce Yaratıcı'nın iki vazifelisinin işbirliğinden başka bir şey değildir.

Mykorrhiza tabakasının bulunmadığı kurak bölgelerde orman kurulması zor olmuştur. Ancak, bölgeye orman toprağı verilerek bu tabakanın oluşması sağlanmış ve bu şekilde ağaçlandırma başarılı olmuştur. Son yıllarda görülen asidik yağmurlar, bu faydalı mantarları yok etmekte ve dolayısıyla ağaçların da yok olmasına yol açmaktadır.

Yeni yapılan bir araştırmada, bir ağaca verilen faydalı bir elementin radyoizotopu, çevredeki 21 ağaçta da tespit edilmiştir. Bu, ağaçlar arasında bir yardımlaşma olduğunu gösteren önemli bir bulgudur. Bütün bu gözlemler, atomlardan bitkilere, ormanlara ve galaksilere kadar her şeyin idaresini elinde tutan bir Zat'ın varlığını düşündürmektedir.